Muhasebe verisi çoğunlukla bayramlarda giyilen elbiselere benzer. Dışı güzeldir ama içini incelemek gerekir. Temel muhasebe verileri arasında yer alan finansal raporlamalar tıpkı bayramlıklar veya özel gün kostümleri gibi gün sonunda dolaba kaldırılır.
Muhasebe temelli verinin işletmelerin hem operasyonel hem de analitik ihtiyaçlarına cevap verdiği günleri çok eskilerde bıraktığı aşikardır. Bu durum özellikle işletme dışından işletmeyi analiz etmesi gereken tarafların işleri zorlaştırmaktadır.
İşletme içi yönetim kademelerinin veri ihtiyacı olan big data ise farklı kanallar, farklı ölçüm yöntemleri, farklı veri kaynakları ve bir çok farklı analiz yöntemleri sayesinde raporlanabilmektedir.
Özellikle big datadan small dataya dönülmesi gereken alanların sayısının artması big data ile resmin bütünün görülebildiği ama stratejik kararların alınabilmesi için small data ya ihtiyaç olduğu da aşikardır.
Muhasebe temelli veriden kimler şüphelenmeli
Muhasebe temelli veri en fazla bankacılık kesimi tarafından kullanılmaktadır. Çünkü işletme içi verinin diğer bir ifadeyle hem big data hem de small datanın bankacılık kesimi ile makyajlanmadan paylaşılmadığı aşikardır.
Bu durum ciddi bir finansal tablo analiz sürecini beraberine getirmekte ve bankalar açısından hem mali analiz hem de istihbarat birimlerinin iş yüklerini ve operasyonel maliyetlerini artırmaktadır. Bu durum sadece mali analiz ve istihbarat birimlerinin maliyet artışı ile kalmamakta compliance-uyum birimleri için de ciddi yoğunluğa neden olmaktadır.
Nereye nasıl bakmalı
İşletme içi analiz sürecinde işletme yöneticisi ihtiyacı olan bilgi için mevcut ve üretilebilecek veriye çok farklı açılardan incelemekte ve gerektiğinde modelleme yaparak verinin analizini yapabilmektedir.
Bankacı için durum bu kadar kolay değildir. Bundan dolayı da bankacı kendisine sunulan verinin bağımsız denetimden geçmesini önemsemektedir. Ayrıca işletmede iç denetim ve risk yönetimi yapılanması varsa veriye güven seviyesi artmaktadır.
Peki bunlar yeterli mi?
Çok tabii ki hayır çünkü Türkiye koşullarında bağımsız denetim, iç denetim ve risk yönetimi faaliyetlerinin zaman zaman yasak savma kabilinden icra edildiği bilinmektedir.
İşte bu durumdan e fazla olumsuz etkilenen taraflar çok tabii ki fon talebinde bulunan işletmeler olacaktır. İlk kritik nokta fon talebinin reddi veya talep edilen limitin düşürülmesi olacaktır. Ardından işletmenin gerçek pozisyonundan emin olamayan bankacı hem risk primini yüksek değerlendirecek hem de ciddi tutarda teminat talep edecektir.
Sonuç yüksek maliyetli ve teminatlı kredi
Likidite mi Kar mı?
Konunun bir de reel yönü var. Türkiye’de işletmelerin çoğunlukla bilanço karı varken kasaları boş olmaktadır. Likidite krizleri dönem dönem çok sayıda işletmenin iflas yaşamaları ile sonuçlanır.
Bankacının da aslında aradığı kar ve likidite dengesini değerlendirebileceği veridir. Bu veriye göre fon tahsisi süreci yönetilmektedir. Diğer yandan mevcut kredilerin izleme sürecinde de bu veri çok önemlidir. Fakat bu veriye ulaşmak ve verinin güvenilirliğini test etmek çok önemlidir.
Sonuç nedir dediğiniz duyar gibi oluyorum
Öncelikle mali analistlere finansal tablo hilelerine yönelik vizyon kazandırılmalı, ardından da sektörel karlılıklar ve diğer kritik hususlara yönelik bilgi havuzları oluşturulmalıdır.
Finansal tablolar istihbarat ekiplerine de çok fazla hikaye anlatmamaktadır. İstihbarat ekiplerinin özellikle kredi limitleri ve risk izleme verilerini güncel takip etmesi çok önemlidir.
Bunlar çok tabii ki yeterli olmayacaktır. Son aşamada ise kredi izleme süreç verilerinin bilgi sistemi ortamında saklanması ve kredi temerrüdünü gösterebilecek veriye dayalı senaryoların üretilmesi gerekmektedir.
Daha az temerrüttü daha fazla kaliteli verinin olduğu günlere.
Bir yanıt yazın