Deprem vesilesiyle geçmiş yıllar risk raporlarını tekrar gözden geçirdim. Toplumsal hafızamızın zayıflığı ile ilgisi olmadığını bilinçlenme ve eğitim altyapı eksikliği ile ilgili olduğunu düşündüğüm bir durum tespiti yapalım.
Malumunuz 4 yıldır Türkiye Risk Raporu serisini GRC Management olarak yayınlıyoruz. Son 4 yılda deprem başta olmak üzere, yangınlar ve seller dahil pekçok afetle karşılaştık.
Peki, son 4 yılda doğal afetleri ne kadar hatırladık dersiniz?
Bence çok az toplumsal hafızada olması yerel yönetimler ve merkezi hükümet nezdinde çeşitli girişimlerin yapılmasını, afet öncesi ve sonrası pekçok konunun takibinin yapılmasını, alınan veya alınmayan önlemlerden ötürü başta soruşturma olmak üzere çeşitli kademelerde yasal süreçlerin tamamlanmasını ve hesap verilebilirliği bekleriz.
Yasa, yönetmelik, mevzuat veya farklı düzenlemeleri eleştirmeden önce aynada kendimize bakalım. Acaba toplum hafızasında bu konu öncelikli sırada yer almış mı?
Aşağıdaki tablo yıllar içinde doğal afet riskinin sadece 2020 yılında ilk 10 risk arasında 3. sırada yer aldığını gösteriyor.
Peki, toplumun çok önemsemediği, olsa olsa doğal afet kaynaklı hassasiyetinin dönemsel olarak yükseldiği diğer ifadeyle fikri takipçisi olmadığı bir konuda yerel yönetimler veya merkezi hükümetten beklentiye girmek, talepleri izlemek ve fikri takibe göre tercihlerini yeniden değerlendirmek çok ütopik bir beklenti olmuyor mu?
Son soru zaten bu fikri takibin olmaması bu kadar sık yaşanan doğal afetler sonrasında pekçok konunun eski alışkanlıklarla devam ettirilmesi ile de ilgili değil mi?
O zaman kime, neden, nasıl ve ne kadar kızmamız gerektiğini tekrar düşünmemiz lazım.
Kime kızalım?
Neden kızalım?
Nasıl kızalım?
Ne kadar kızalım?
Bir yanıt yazın